13.Ders

İmanın Önemi ve Meyveleri-4

Risale

13.Söz 2.Makam Hüve Nüktesi - Sadeleştirilmiş Sayfa 201/204


Metni Pdf Olarak İndirmek İçin Tıklayınız

Hüve[1] Nüktesi

: | |

[2]بِاسْمِهِ سُبْحَانَه [1] بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ وَإِنْ مِنْ شَيْءٍ إِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

[3]اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ أَبَدًا دَائِمًا

Çok aziz ve sıddık kardeşlerim,

[4]لَا إِلٰهَ إِلَّا هُوَ ve [5]قُلْ هُوَ اللّٰهُ أَحَدٌ beyanlarındaki هُوَ [Hüve] kelimesinde, hayalî ve fikrî bir seyahatte hava sayfasının yalnız maddî yönden mütalaasıyla aniden görünen zarif bir tevhid nüktesinde, iman yolunun sonsuz derecede, vücûb[6] mertebesinde kolaylığını; şirk ve dalâlet yolunda ise sayısız zorluk ve binlerce imkânsızlık bulunduğunu gördüm. O geniş ve uzun nükteyi gayet kısa bir işaretle beyan edeceğim.

Evet, nasıl ki, yüzlerce çiçeğe nöbetle saksılık eden bir avuç toprağın yaratılışı tabiata, sebeplere verilirse, ya o toprakta küçük ölçekte yüzlerce, belki çiçekler sayısınca manevî makineler, fabrikalar bulunması ya da bir parça topraktaki her zerrenin bütün o çiçekleri ayrı ayrı hususiyetleriyle, canlı donanımlarıyla yapmayı bilmesi, hepsinin âdeta birer ilah gibi sonsuz ilim ve kudret sahibi olması gerekir.

Aynen öyle de: Emir ve iradenin bir makamı olan havada, rüzgârın her zerresinde ve bir nefes, bir tırnak kadar olan هُوَ kelimesindeki hava zerrelerinde, küçük ölçekte dünyadaki bütün telefonların, telgrafların, radyoların ve hadsiz, muhtelif konuşmaların merkezi, santrali, ahizesi ve vericisi bulunması ve o sayısız işi beraber ve bir anda yapabilmeleri lâzımdır. Veyahut o هُوَ kelimesindeki havanın, hatta hava unsurunun her bir zerresinin, bütün telefoncular, ayrı ayrı bütün telgrafçılar ve radyo vasıtasıyla konuşanlar kadar manevî şahsiyetleri ve kabiliyetleri bulunması, her zerrenin onların dilini bilmesi ve aynı zamanda başka zerrelere de bildirmesi, yayması gerekir. Çünkü bilfiil bu vaziyet kısmen görünüyor ve havanın bütün zerrelerinde o kabiliyet var. İşte kâfirlerin, tabiatçıların ve maddecilerin yolunda sadece bir imkânsızlık değil, havadaki zerreler adedince imkânsızlık ve zorluk olduğu açıkça görülüyor.

Eğer Sâni-i Zülcelâl’e verilirse hava, bütün zerreleriyle onun itaatkâr bir askeri olur. Bütün zerrelerin sayısız küllî vazifesi, bir tek zerrenin bir tek düzenli vazifesi kadar kolayca, Hâlık’ın izni ve kuvvetiyle, O’na bağlanıp dayanarak ve O’nun kudret tecellisiyle bir anda, şimşek süratinde, هُوَ kelimesinin telaffuzu ve havadaki dalgalanması kadar kolay bir şekilde yerine getirilir. O zaman hava, kudret kaleminin sayısız, harika ve muntazam yazılarına bir sayfa olur. Zerreleri o kalemin uçları; zerrelerin vazifeleri de kader kaleminin noktaları haline gelir. Bir tek zerrenin hareketi derecesinde kolay çalışır.

İşte ben لَا إِلٰهَ إِلَّا هُوَ ve قُلْ هُوَ اللّٰهُ أَحَدٌ ifadelerindeki fikrî seyahatimde hava âlemini seyredip o unsurun sayfalarını düşünürken, bu özetlenen hakikate açıkça, etraflıca, aynelyakîn şahit oldum. هُوَ kelimesinde, havasında böyle parlak bir delil ve Cenâb-ı Hakk’ın her şeyde görünen birliğinin parıltısı bulunduğu gibi, mânâsında ve işaretinde de gayet nuranî bir ehadiyet tecellisi, çok kuvvetli bir tevhid delili gördüm. Ve هُوَ zamirinin mutlak ve örtülü bir şekilde hangi Zât’a baktığının bir işareti o delilde bulunduğu için, hem Kur’an-ı Mucizü’l Beyan’ın hem de zikir ehlinin tevhid makamında bu kutsî kelimeyi neden çok tekrar ettiklerini ilmelyakîn anladım.

Evet, mesela üzerinde bir nokta bulunan beyaz kâğıda iki-üç nokta daha konulsa hepsi birbirine karışır. Bir adam, birçok farklı vazifeyi aynı anda yaparsa şaşırır. Küçük bir canlıya fazla yük yüklenirse altında ezilir. Birçok kelimenin ağızdan beraber çıkması ve kulağa aynı anda girmesi intizamı bozup karıştırır. Hal böyleyken, aynelyakîn gördüm ki, هُوَ anahtarı ve pusulasıyla fikren seyahat ettiğim hava unsurunun her bir parçasının, hatta her bir zerresinin içine binlerce farklı nokta, harf, kelime konulduğu veya konulabileceği halde, hiçbiri karışmaz ve intizamı bozmaz. Ayrı ayrı pek çok vazife hiç şaşmadan yapılır. Bir hava zerresi, pek çok ağır yük yüklendiği halde hiç zaaf göstermeden, geri kalmadan hepsini düzenli bir şekilde taşır.

Hem ayrı ayrı tarzda, mânâda binlerce farklı kelime birbirine karışmadan, kusursuz bir intizamla o küçücük kulaklara girer ve incecik dillerden çıkar. Her zerre, her parçacık bu hayret verici vazifeleri görmekle beraber cezbeli bir hal diliyle, zikredilen hakikatin şahitliği ve lisanıyla لَا إِلٰهَ إِلَّا هُوَ ve قُلْ هُوَ اللّٰهُ أَحَدٌ deyip tam bir serbestlik içinde gezer. Fırtına, şimşek ve gök gürültüsü gibi havayı çarpıştırıcı hadiseler sırasında hiçbiri intizamını ve vazifesini bozmaz, şaşırmaz ve bir iş diğerine mâni olmaz. Ben bunu aynelyakîn gördüm.

Demek, havanın her bir zerresinde sonsuz bir hikmet, ilim, irade, kuvvet, kudret ve bütün zerrelere hükmeden bir hususiyet bulunması lâzımdır ki, bu işlere vesile olabilsin. Oysa bu ihtimal, zerreler sayısınca imkânsız ve bâtıldır. Şeytanlar bile bunu akıllarına getiremez.

Öyleyse bu hava sayfası, hakkalyakîn,[7] aynelyakîn, ilmelyakîn derecesinde açıkça, Zât-ı Zülcelâl’in sonsuz ilim ve hikmetiyle çalıştırdığı kudret ve kader kaleminin sürekli değişen sayfasıdır. Levh-i Mahfuz’un şu değişip duran âlemde ve icraatlarında “levh-i mahv-isbat”[8] adındaki yaz-boz tahtası hükmündedir.

İşte hava unsuru, yalnız seslerin nakli vazifesinde, Allah’ın birliğinin zikredilen tecellisini ve hayret verici şeyleri gösterir, dalâletin ne kadar akıl dışı olduğunu ortaya koyar. Bunun gibi, havayı meydana getiren unsurların mühim vazifelerinden biri de, elektrik, çekme-itme kuvveti, ışık gibi başka şeylerin naklinde şaşırmadan, muntazaman, seslerin naklindeki vazifeyi görmesidir. Aynı zamanda, bütün bitki ve hayvanlara hava ve aşılama gibi hayat için lüzumlu şeyleri de tam bir intizamla yetiştirir. İlahî emir ve iradenin bir makamı olduğunu kesinlikle ispat eder; serseri tesadüfün, kör kuvvetin, sağır tabiatın, karışık, hedefsiz sebeplerin ve aciz, cansız, cahil maddelerin bu hava sayfasının yazılmasına, intizamına ve vazifelerine karışmasına hiçbir şekilde ihtimal ve imkân bulunmadığını aynelyakîn gösterir. Ben buna kesin kanaat getirdim. Her bir zerrenin ve her bir parçanın hal diliyle لَا إِلٰهَ إِلَّا هُوَ ve قُلْ هُوَ اللّٰهُ أَحَدٌ dediğini bildim. Bu هُوَ anahtarı ile havanın maddî yönden bu hayret verici hususiyetlerini gördüğüm gibi, hava unsuru da bir هُوَ hükmüne geçerek misal[9] ve mânâ âlemine bir anahtar oldu.

(Gerisi şimdilik yazdırılmadı. Herkese binlerce selam.)

Videolar